Loading...
tr usd
USD
0%
Amerikan Doları
41,94 TRY
tr euro
EURO
0.26%
Euro
48,93 TRY
tr chf
CHF
-0.11%
İsviçre Frangı
52,68 TRY
tr cny
CNY
0.28%
Çin Yuanı
5,90 TRY
tr gbp
GBP
0.29%
İngiliz Sterlini
56,05 TRY
bist-100
BIST
-0.81%
Bist 100
10.853,43 TRY
gau
GR. ALTIN
-2.88%
Gram Altın
5.385,70 TRY
btc
BTC
0.07%
Bitcoin
114.631,30 USDT
eth
ETH
-0.24%
Ethereum
4.148,52 USDT
bch
BCH
-0.76%
Bitcoin Cash
555,07 USDT
xrp
XRP
-0.31%
Ripple
2,64 USDT
ltc
LTC
0.53%
Litecoin
100,54 USDT
bnb
BNB
0.31%
Binance Coin
1.141,80 USDT
sol
SOL
-0.63%
Solana
198,78 USDT
avax
AVAX
-1.4%
Avalanche
20,53 USDT
  1. Haberler
  2. Spor
  3. Ulusal Yarışma Heyecanı Başladı

Ulusal Yarışma Heyecanı Başladı

featured
ulusal-yarisma-heyecani-basladi.jpg
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

62. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Ulusal Yarışma heyecanı başladı. Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Aspendos Salonu, dün iki yarışma filmini ve ekiplerini ağırladı. 

Gerçek bir olaydan, 2015’te Bingöl’e düşen gök taşlarından yola çıkarak gök taşlarının yol açtığı hikâyeleri, kara mizah diliyle anlatan “Sahibinden Rahmet” filminin gösteriminin ardından yönetmenler Gözde Yetişkin ve Emre Sert, oyuncular Cem Yiğit Üzümoğlu, Mehmet Şeker, Ozan Çelik, sanat yönetmeni Aras Bilkin ve görüntü yönetmeni Arınç Arısoy, seyircilerden gelen soruları cevapladı.  

Filmin çıkış noktasının bir radyo haberi olduğunu söyleyen yönetmen Gözde Yetişkin, bu haberi nasıl film hikâyesine dönüştürdüklerini şöyle anlattı: “Haberde çok nadir bir meteorun Türkiye’ye düştüğü, içinde demir, uranyum filan olduğu söyleniyordu. Köylüler de işte bu taşı satmaya çalışıyordu. Dönemin Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek, Twitter’da bir anket açmıştı; bu köylülerden gelir vergisi alalım mı, almayalım mı, diye. Köylüler de buna tepki gösteriyordu; ‘Allah bize bunu gökten göndermiş, bunun ne vergisini vereceğiz?’ diye. Türkiye’nin işte bu sıkışmışlığını yansıtabileceğimizi düşündük bu konu üzerinden”

Konuyu bir kara mizah hikâyesi olarak işlemelerinin sebebi sorulduğunda ise yönetmenlerin cevabı; bir tecihten ziyade ‘hayata bakış’larını işaret ediyordu. Sert; “Bizim stresle mücadele şeklimiz, dalga geçmek, gülmek üzerine kurulu” derken Yetişkin; “Çok komik, eğlenceli anlarda da illa can sıkan bir şeyler söyleme alışkanlığımız var” sözleriyle ortağını tamamladı. 

“Tek başımıza iş yapmayı bilmiyoruz”

Seyirciler, filmin; biri kadın biri erkek, iki yönetmen tarafından çekilmiş olması üzerine de sorular yöneltti ekibe. “Çocukluktan beri arkadaşız, her şeyi birlikte yaptık. Tek başımıza iş yapmayı bilmiyoruz açıkçası” diyen Sert, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama iki kişi yapmak, harika. Çünkü başarıyı da başarısızlığı da paylaşıyorsunuz. Stresi paylaşıyorsunuz. Bazen vardiyalı çalışıyorsunuz. Bazen biri ‘batırdık’ diyor, öbürü ‘ben toplarım’ diyor. Bazen o tatlı kız oluyor, ben kötü adam oluyorum. Bazen ben cellat oluyorum, Gözde cadı oluyor. Bir dengesini buluyoruz” 

Oyuncular da iki yönetmenli çekimi kendi açılarından değerlendirdi. Cem Yiğit Üzümoğlu, “Tek yönetmen olduğunda yönetmeni ikna ediyorsan zaten işini bitirdin. Ama bir yönetmen daha olunca işin daha zor olabiliyor. Ama o da bazı kusurlarını toparlamak, en iyi, en komplike performansı verebilmek adına çok iyi bir denetleme unsuru oluyor” derken Mehmet Şeker “Bazen yönetmenler çok meşgul olabiliyor. Ama iki yönetmenle bir sorum olduğunda illa birini bulabiliyorum” diye konuştu. 

Gökten düşen taş neden obsidiyen?

Söyleşide, gökten düşen taşın ‘neden obsidiyen olduğu’ da soruldu. “Bu soruyu beklemiyordum, mutlu oldum” diyen sanat yönetmeni Aras Bilkin’in cevabı şöyle oldu: “Aklıma ilk gelen şey, bu meteorit metal içerikli olabilir, bu yüzden obsidiyen gibi olabilir, düşüncesiydi. Benim önerim, yönetmenlerin fikri, metafizik, mitolojik araştırmalar, dizi-kültürel hikayeler bizi yavaş yavaş onun, obsidiyen olması, o karanlığı içinde barındırması gerekliliğine götürdü. Ve ışığa verdiği tepki çok hoşumuza gitti. Yani onu satabildim Emre ve Gözde’ye!” 

Obsidiyen taşıyla ilgili olarak görüntü yönetmeni Arınç Arısoy’un da şunları söylediı: “Hikaye şu şekilde: İrfan gece karanlığında taşı bulur. Bunu görselleştirmeniz lazım. O taş yansıyor mu, o taşı nasıl ayırabilirim, o taş sahnenin içerisinde nasıl belirgin olabilir gibi sorular çıkıyor tabii. O yüzden ilk tartıştığımız konulardan biriydi; yani parlak olması. Aslında sinema bigi birazcık; sinema da gerçeklik ve kurmaca arasında ince bir çizgidedir ya bu, biraz da ona hizmet eden bir materyal”

Siz olsanız taşı satar mıydınız?

Söyleşinin en ilginç sorusuysa “Böyle bir durum sizin başınıza gelse ne yapardınız; satar mıydınız, bekler miydiniz?” şeklindeydi. Ekip bu soruya çok içtenlikle cevap verdi: Ozan Çelik, “Tabii ki en fazla değere satmak isterdim. Orada ne yaşanıyorsa o! Böylelikle doğru kast yapmışlar herhalde” derken Mehmet Şeker’in cevabı, filmde canlandırdığı Cevat karakterinin de bir değerlendirmesini içeriyordu: “Aslında ben Cevat’ı çok anlayabildiğimi düşünmüyorum. Çünkü bir öyle konuşuyor, bir böyle konuşuyor. Ama sağ olsun Emre, Gözde ve diğer oyuncu arkadaşlarım bu süreçte bana çok yardımcı oldu. Sorunuza gelirsek ben, Cevat’ın yolunu izlemeyi tercih ederdim. Rüzgar nereden eserse ona göre yön değiştirirdim”

Rahatsız edici, gerçek bir toksik erkeklik öyküsü: Barselo

Günün ikinci Ulusal Yarışma filmi “Barselo”nun gösteriminin ardından gerçekleşen söyleişe; yönetmen Erdem Yener, senarist Alper Kul, yapımcı Hüseyin Yener ile oyuncular; Ahmet Varlı, Naz Çağla Irmak, Bora Karakul, Burak Can Aras ve Özlem Öçalmaz katıldı. 

Alper Kul’un yazdığı ve daha önce tiyatro oyunu olarak sahnelenen metinden sinemaya uyarlanan hikâye; bir grup erkeğin, otogarda ‘tek gecelik eğlence’ arayışıyla başlasa da eğlenceden çok uzak, çok sert bir dönüşüme sahne oluyor. Hikâyenin, gerçek olaylara dayandığını belirten senarist Alper Kul; “Bu, Esenler otogarında zihinsel engelli bir kızı 10 yıl boyunca istismar edenlerin hikâyesi. Orada bir süre çalıştım ve bunların gerçek olduğunu biliyorum. İnsanlık kötü ve ben de bunu, olduğu gibi aktarmak istedim. Amacım da seyirciyi rahatsız etmek ve oyundan çıktıktan sonra bir süre kendine gelememesini sağlamaktı” diye konuştu. 

Seyircilerin kanaati de bu yöndeydi; hatta ‘daha da rahatsız edici olabileceği’ yorumu yapıldı ama yönetmen Erdem Yener, “Bence yeterince rahatsız edici. Daha ne karanlık hikayeler duyuyoruz, görüyoruz! Belki internette görmeye alıştık ama şiddetin her türlüsü zaten her an önümüzde var” dedi.  

Filmi; ‘toksik erkekliği çok iyi anlatan bir film’ diye niteleyen Özlem Öçalmaz ise şöyle konuştu: “Ben hem kadın olarak hem de bu filmin oyuncusu olarak söyleyeyim; bu film, toksik erkekliği çok iyi anlatan bir film. En alt tabakadaki sosyal statüye sahip erkeklerin, herhangi bir toplumsal statüye sahip erkeklerin, en primitif var olma biçimi ile var olduklarını göstermek için kullandıkları argo dilin ve jargonun ağır bastığı bir film anlatıyoruz. Bir kadın olarak bunları ve daha fazlalarını; tacizi, şiddeti, mobingi, katli, her şeyi görüyoruz. Bizler sanatçıyız ve görevimiz toplumda olanları aynalamak. Politik duruş, bu filmi yapabilmek ve bunları söyleyebilmektir” 

“İzleyiciye katarsis fırsatı vermiyoruz!”

Seyirciler özellikle, oyuncuların bu ‘rahatsız edici’ karakterleri nasıl canlandırdıklarını, rolü çalışırken bir ‘vicdan muhasebesi’ne girip girmediklerini sordu. Bora Karakul “Ben bir ‘kötü’yü oynadığımı düşünmüyorum” dedi ve ekledi: “Ama ne yazık ki bu insanlardan çok var. Markette, dolmuşta görüyorum onları. Ve bu karaktere yaklaşırken sadece ‘o nasıl bakıyor’ diyorum. O zaman onun sadece etler, eğlencelikler ve çıkarlar gördüğünü anlıyorum. Öyle olmamak zaten çaba isteyen şey” 

Ahmet Varlı ise, Karakul’un aksine, “Ben kötü birini oynadığımı düşünüyorum” diye konuştu. Bu duyguyla karakteri çalışmanın yolunu ise şöyle anlattı: “Oynarken kendi karakterinin avukatı olmak zorundasın. Başka türlü oynaman mümkün değil. Onun gerekçelerini, nedenlerini buluyorsun ve o motivasyonla o karakteri yaratmaya başlıyorsun. Hitler’in bile çocukluğunu izlesen üzülürsün! Ta ki büyüyüp eylemlerini gerçekleştirene kadar. Dolayısıyla kötülük ne? İyi ya da kötü olmak bir iddia ama eylemler, senin ne olduğunu belirleyen en önemli şey. Bir sürü gerekçeleri ve travmaları olsa bile aslında kötü bir karakter. Evet; Ahmet olarak avukatı oluyorum ama kötü bir adam. Sonuçta bu filmi neden yaptık, buradan geriye ne kalacak, diye sorduğumuz zaman beni mutlu eden; izleyiciye bir katarsis fırsatı vermemesi. İyilik kazandı, artık evime mutlu gidebilirim, duygusu vermiyor. Dünya zaten artık böyle bir yer değil. Bence rahat olmaya gerek yok artık. Sanatın bir sorumluluğu da bu”

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

0
be_endim
Beğendim
0
dikkatimi_ekti
Dikkatimi Çekti
0
do_ru_bilgi
Doğru Bilgi
0
e_siz_bilgi
Eşsiz Bilgi
0
alk_l_yorum
Alkışlıyorum
0
sevdim
Sevdim
Sorumluluk Reddi Beyanı:

Pellentesque mauris nisi, ornare quis ornare non, posuere at mauris. Vivamus gravida lectus libero, a dictum massa laoreet in. Nulla facilisi. Cras at justo elit. Duis vel augue nec tellus pretium semper. Duis in consequat lectus. In posuere iaculis dignissim.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir